Karadeniz' in İntikamı
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı PAGEV Başkanı Yavuz Eroğlu, Karadeniz’e sanayi atıklarının yanı sıra ev ve plastik atıkların büyük zarar verdiğini belirterek, “İnsanlar bilinçsizce denize bıraktıkları atıkların kaybolacağını düşünüyor. Oysa o atık insana yediği balık ile geri dönüyor” dedi.
 
423 kilometre kare alanı, 2 bin 200 metre derinliği ile dünyanın en büyük kapalı iç denizi olan Karadeniz’de özellikle kıyıların aşırı ve düzensiz kullanımı, aşırı avcılık, gemi ve kara kökenli kirlenme, yabancı türler ve küresel iklim değişikliği gibi tehditler nedeniyle canlı kaynaklarının tükenme noktasına geldiğini belirten Yavuz Eroğlu, bu etkenler sonucu Karadeniz’in dünyanın en büyük anoksik (oksijensiz) hacmine sahip kapalı bir deniz haline geldiğine dikkat çekti.
 
Son yıllarda dünyayı ve ülkemizi tehdit eden bir sorunla karşı karşıyayız. Deniz ve okyanuslarda giderek artan kirlilik… Günümüzde deniz ve okyanuslarda yaklaşık 142 milyon ton atık bulunuyor, bu kişi başına 20 kg atık anlamına geliyor. Bu sayıya her yıl 10 milyon ton daha eklenirken kirliliğin yüzde 80’ini karasal atıkların denizlere karışması oluşturuyor. Atıkların yüzde 70’i deniz dibine çökerken yüzde 15’i kıyılara vuruyor, yüzde 15’i ise su yüzeyinde geziyor.

Bu duruma Türkiye özelinde baktığımızda; durumun daha dikkat çekici boyutlara ulaştığını vurgulamamız gerekiyor. Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olması nedeniyle maalesef diğer ülke atıklarından büyük oranda nasibimizi alıyoruz. Bu nedenle denizlerin temizliği konusunda göstermemiz gereken hassasiyetin diğer ülkelere kıyasla daha çok olması gerektiğine inanıyoruz. Ayrıca bir ülkenin sadece kendi kıyılarını temizlemesi de böyle bir durumda yeterli olmuyor. Bunun nedeni; Türkiye denizlerindeki atıkların yüzde 53’ünün dış kaynaklı olması… Örneğin; Lübnan’ın Sayda sahilindeki düzensiz depolama alanlarından denize karışan atıklar Akdeniz kıyılarımızı, Suriye Lazkiye kentinin atıkları Hatay’ın Samandağ kıyılarını, Tuna Nehri ile gelen atıklar ise Karadeniz’i tehdit ediyor.

Görüldüğü gibi Türkiye’nin Karadeniz kıyıları da ciddi tehdit altında. Özellikle kıyısal alanların aşırı ve düzensiz kullanımı, aşırı ve yasadışı avcılık; gemi ve kara kökenli kirlenme, yabancı türler ve küresel iklim değişikliği gibi tehditler nedeniyle canlı kaynakları tükenme noktasına geldi.

Karadeniz saydığım insan kaynaklı pek çok tehdide maruz olmasının yanı sıra dünyanın en büyük anoksik (oksijensiz) hacmine sahip kapalı bir sistem ve Akdeniz üzerinden Atlantik Okyanusu ile olan tek bağlantısı İstanbul Boğazı. Bu özel durum Karadeniz ekosistemini çok daha hassas bir duruma getiriyor. Bütün bunlara ek olarak Karadeniz uluslararası deniz trafiği nedeniyle deniz kazaları, petrol ve sintine sularından kaynaklanan gemi kökenli kirliliğe de maruz kalıyor. Orkinos, Kalkan, Uskumru, Kolyoz ve Mersin Balığı gibi ticari önemi yüksek bazı türlerin nesilleri, aşırı avcılık ve istilacı türlerin yayılımı sonucunda azaldı. Deniz koruma alanları bu ağır tehlikelere maruz kalan Karadeniz ekosisteminin kendini onarması için önemli bir çözüm yolu olarak düşünülüyor.

Ayrıca ülkemizin deniz ürünleri üretiminin yüzde 70’i Karadeniz’den geliyor. Ağırlıklı olarak da çıkarılan balıklarımız hamsi, istavrit, sardalya ve palamut gibi yüzey balıkları. Dolayısıyla Karadeniz’de Tuna Nehri’nden gelen atıkların önlenmesi ve temizliği hem bizim sağlığımız hem de bölgenin en önemli geçim kaynağının korunması anlamında ayrı bir önem kazanıyor. İnsanlar bilinçsizce denizlere bıraktıkları atıkların kaybolacağını düşünüyor. Oysa atılan yüksek miktardaki atık, güneşin ve dalgaların etkisi ile daha küçük parçalara ayrılıyor, bu ayrılan mikro parçaları balıklar yiyor ve bu balıkları da bizler yiyoruz. Yani bizler sadece çevreyi değil, kendi sağlığımızı da tehdit ediyoruz.

Bu sorunun temel nedenini ise ülkelerin doğru bir atık yönetimi sistemlerinin olmaması olarak açıklayabiliriz. Denizleri aslında denize atılan çöplerden çok, evlerimizde oluşan çöplerin doğru şekilde ayrıştırılıp, geri dönüştürülmek yerine düzensiz depolama alanlarına gömülmesi kirletiyor. Hatta bu atıkların gömüldükleri düzensiz alanlar çoğunlukla da deniz kıyılarında yer alıyor. Dalgalar, sel, rüzgar, kanalizasyon, nehirler ve yeraltı suları aracılığıyla da çöpler denizlere ulaşıyor. Bilimsel çalışmalar denizlerdeki atıkların yüzde 70’inden fazla kısmının karadan denize ulaşan atıklar olduğunu ortaya koyuyor. Plastik atıklar da denizlere ulaşan bu atıklar arasında…

Temiz denizler ve sürdürülebilir bir çevre için atılması gereken en gerçek adım ise doğru atık yönetim sistemi uygulanması ve kaliteli atıkların geri dönüştürülmesi. Atıklar bir ülkenin kıyılarında birikmiyor, dalga ve akıntılarla birlikte tüm dünya kıyılarına yayılıyor. Türkiye’nin denize karışan atıkları başka ülkelerin sahillerini kirletirken, diğer ülkelerden gelen atıklar da Türkiye kıyılarını tehdit ediyor. Bu doğrultuda, vahşi depolama alanlarının rehabilite edilmesi yahut kapatılması ve atık depolama alanlarının deniz kıyılarına yakın yerlere konumlandırılmaması yapılması gereken en doğru adımlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Elbette iş bununla da bitmiyor. Aslında atık yönetimi ve geri dönüşüm konusunda tüketicilere de önemli görevler düşüyor. Bunların en başında atıkların kaynağında ayrıştırılması geliyor. Söz konusu ayrıştırılmış atıkların yerel yönetimler tarafından aynı özenle toplanması ve geri dönüşüm sürecinin başlatılması ideal çözüm. Kaynağında ayrıştırılmayan, ancak geri dönüşümü mümkün olan malzemeler düzensiz atık toplama alanlarında birbirine karıştırılmış olarak depolanıyor. Bilinçsiz toplama ve depolama neticesinde maalesef bazı atıklar geri dönüşüm şansını da yitiriyor. Bunun için bir an önce yerel yönetimlerimizle birlikte hareket ederek entegre atık yönetimine doğru adımlarımızı hızlandırmalıyız.

Türk plastik sektörünün çatı kuruluşu PAGEV olarak biz de “sorumlu endüstri, sorunsuz çevre” misyonumuz çerçevesinde deniz atıkları konusunda çalışmalar yürütüyoruz. Deniz atıkları konusunda en önemli adımlarımızdan biri PAGEV Başkanlığımın yanı sıra 2012 yılından itibaren 69 ülkedeki denizlerin temizliği sorumluluğunu üstlendiğim WFO Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Başkanlığım çerçevesinde yürüttüğümüz proje oldu. Bu sayede Avrupa’da başlayan ve kısa sürede dünyaya yayınlan Waste Free Oceans Vakfı’nın atıksız denizlere ulaşmak için başlattığı projeyi ‘Mutlu Balıklar’ adıyla Türkiye’ye taşıdık. Projenin Türkiye’deki ilk adımını, balık yasağı döneminde gerçekleştirdiğimiz etkinlik çerçevesinde Büyükada’da deniz yüzeyinden, balıklara zarar vermeyen özel bir ağ ile plastik ve diğer ambalaj atıkları toplayarak atmıştık. İkincisini İstanbul boğazında gerçekleştirdik. “Mutlu Balıklar” ile deniz yüzeyindeki atıkların temizlenmesi için atık balıkçılığı dediğimiz bir yöntem teşvik ediyoruz. Üstelik bu temizliği sadece plastik atıklar için değil tüm ambalaj atıklarını toplamak üzere gerçekleştiriyoruz. Toplanan atıkların geri dönüşüm işlemlerini ise Türkiye’nin ambalaj atıkları yetkilendirilmiş kuruluşumuz PAGÇEV aracılığı ile yapıyoruz. Ayrıca PAGÇEV ile kaynağında ayrıştırma konusunda okullarda bilinçlendirme eğitimleri veriyoruz. Biz plastik sektörü olarak temiz ve sürdürülebilir bir çevre için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu projemizle denizlerimizi temizlerken tüm sektörlere de geri dönüşüm konusunda örnek olmayı hedefliyoruz.

Ayrıca deniz atıkları konusunda gösterdiğimiz hassasiyet kapsamında geçtiğimiz günlerde Brüksel’de düzenlenen PolyTalk 2016 Konferansı’na katıldık. PlasticsEurope ve Türk paydaşı PAGEV olarak bizim üstlendiğimiz “Okyanuslarda Sıfır Plastik Atık” ana temalı konferansta Avrupalı birçok ülkenin temsilcileri ile bir araya geldik. Kıyı temizliği için dünyada ve Türkiye’de yapılan çalışmalar ile örneklerimizi paylaştık. Türkiye’nin deniz temizliği konusunda verdiği mücadeleyi herkese göstermiş olduk. Konferansa özel davetlimiz olarak katılan T.C. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcımız Mehmet Ceylan da katıldı ve yaptığı konuşmada, deniz atıkları çözümü için uluslararası işbirliğinin şart olduğunu vurguladı. Ayrıca gerek uluslararası anlaşmalara gerekse de yurtiçinde PAGEV ve benzeri sivil toplum örgütlerinin hayata geçirdiği “Mutlu Balıklar” gibi aktivitelere destek verdiklerini ve deniz çöpleriyle etkin mücadele amacıyla İstanbul için Deniz Çöpleri Eylem Planı hazırladıklarını açıkladı. Son olarak 2017 yılına kadar denize kıyısı bulunan tüm illerimizde deniz çöpleri eylem planlarının hazırlanmasının da planlandığının müjdesini verdi.

Son olarak atıksız denizler için WFO olarak açıkladığımız çözüm reçetemizdeki 10 maddeyi paylaşmak istiyorum. Daha önce de belirttiğim gibi tüm dünya denizlerinin atıklardan temizlenmesi için her ülke üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Ancak bu şekilde sürdürülebilir temiz bir çevre ve atıksız denizlere ulaşabiliriz.

1.   Atıkların denizlere karışması engellenmeli. Kıyılardaki kamu ya da özel işletmelere ait plajlarda plastik atık yönetim tesislerinin kurulması ve mevcut tesislerin geliştirilmesi gerekiyor.

2.    Sahil temizliği ve eğitim programlarına destek verilmeli. Kirliliğin olduğu deniz,  okyanus ve nehirlerde çöplerin toplanacağı sistem kurularak temizlik çalışmaları yapılmalı.

3.   Atık su arıtma çalışmaları iyileştirilmeli ve doğru uygulamalar teşvik edilmeli.

4.   Limanlardaki atık kabul tesislerinin tasnif ve uyumu artırılmalı, geri kazanım ve geri dönüşüm odaklı yenilikçi temizlik araçları geliştirilmeli.

5.    Çevre mevzuatının uygulanması desteklenmeli ve ekonomik yaptırımlar getirilmeli.

6.    Geri dönüşüm ve kaynak verimliliğini teşvik etmek amacıyla okullar ve üniversiteler arasında işbirliği özendirilmeli.

7.    Atık toplama ve geri dönüşüm verimliliğini artıran programlar teşvik edilmeli.

8.   Plastik atık zincirinden değer yaratmayı sağlayacak kamu ve özel sektör ortaklıkları desteklenmeli.

9.   Deniz atıklarının azaltılmasına yönelik mevzuat çalışmalarını destekleyerek işlerliği sağlanmalı ve katı atık sahalarına plastik atılması engellenmeli.

10. Deniz atıkları konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı. Bu konuda kamu ve özel sektör işbirliği yapmalı.